• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • http://facebook.com/hsnrtky
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05366735666
  • https://twitter.com/hsnrtky
  • https://www.instagram.com/hsnrtky
  • https://www.youtube.com/Hasan ORTAKAYA
Üyelik Girişi
Site Haritası
Hasan ORTAKAYA
hasan@ortakaya.net
Namazı Kılalım mı, Namaza kıyalım mı?
27/10/2010
NAMAZI KILALIM MI NAMAZA KIYALIM MI?  

Namaz; beşerin kulluk eylemi, ferdin aksiyonel hareketi, kulun kulluğunun işareti, toplum bilincinin bereketi, miraç peygamberinin emaneti, bireyin dik durabilme şecaati, mabudun kuluna hikmeti, kulun mabudunu himmeti, yaratıcıyı zikretmenin defaati, yücelme basamaklarının refakati, kul olabilmenin hakikati, sabırlı direnişin metaneti, imanın işareti, merhametin fazileti, insan olmanın izzeti, insanın kâinat adına ubudiyeti…

Namaz; peygamberin göz nuru, gönüllerin süruru…

Namaz; gökyüzünden yeryüzüne hediye,

Namaz göklerden geldi ki göklere çıkabilelim diye,

Allah'tan geldi ki Allah'a varalım diye,

Namaz geldiği yolu açık tutar ki yolumuz kapanmasın diye…

Birisi bize bir hediye verdiğinde önce hediyeye mi bakarız yoksa kimin gönderdiğine mi öncelik veririz? Elbette kimin gönderdiği daha önem kazanır. Gönderen dost olabildiği kadar düşman da olabilir. Hiçbir dostumuz bizi kendinden uzaklaştıracak ve ya bize zarar verecek bir hediye göndermez. Hediyeler gönü kazandırır sevildiğini anlatır insana.

İşte bir sevenimiz var ki göndermiş bize bu kutsal hediyeyi.

Namaz; bir sevgilinin bir sevgiliye sunduğu ikramdır. O sevgilinin kullarına sunduğu kâinatın konsantrik bir itaatidir.

Evet, namaz kâinatın ortak ibadetinin tek bir motifle dile gelmesidir. Namazla kâinat kadar ibadet ederiz ve kâinatın ortak dilini tek başına konuşmuş oluruz.

Namaz yolculuğuna başlayacağımızda niyet ederiz, kulluğumuzun şuurunu kazanarak, kul olduğumuzu bir kere daha itiraf ederiz yolcuların mukim olmadıklarını bildikleri gibi biz de yaratıcı değil yaratılan olduğumuzu kabul ederiz. Bir abdest alırız. Değil mi ki kirli gönüllerin yollarında namaz istasyonları bulunmaz. Gönüllerin kirli bahanelerini temizleriz duygularımızdan ve ruhumuzu, ruhumuzu verene hazırlarız.

Ellerimizi yıkamadan önce gönlümüzü yıkamış olarak suya dokunuruz. Ellerimizi yıkarken suların temizliğine ellerimizle işlediğimiz günahları da katarız.

Ağzımızı çalkalarken yalan ve boş sözlerimizin bedelini boşaltırız.

Burnumuza su verirken suyun saf kokusunu çeker cennetin güllerine aday kılarız koklama özlemimizi.

Yüzümüze suyu vururken suyun şefkatli yüzünü süreriz yüzümüze. Alnımızı, yüzümüzü ak ederiz ve her abdestte anamızın “yüzün ak olsun” duası kabul olur. Yüzümüzdeki keder ve hırsları yıkar atarız, Mevla’ya bakamayacak yüzümüze ne kir bulaşmış ise arındırır cemalimizi cemaline hazırlarız Rabbimizin.

Kollarımızı yıkarken kaba kuvveti siler yerine itaati yerleştiririz başımızı secdeye götürsün diye. Suyun merhametini kavrasın da kolluk kuvvetimizle merhamet olsun insanlara. Ellerimizin arkasında ellerimize itaatin vebalini üzerinden atsın da ellerimizi kumandada rahmanın çizgisinden ayrılmasın diye suyla terbiye ederiz.

Başımızın üstüne o kadar çok şey alırız ki; emir, ferman, hatır, gönül, vaat, bela… Taşıyamaz oluruz yüklerimizi, başımız başımıza bela olur. Başımızı dik tutmak için eğildiğimizde başımızın üstüne aldıklarımızı rabbimizin huzuruna dökmemek için bir mesh ile sıvazlar atarız ağırlıklarımızı.

Kulaklarımızı temizlerken kirli fısıltıları, çirkin teklifleri, aldatıcı sözleri çıkarır atar, suyun tatlı serinliğini bekçi bırakırız “içeriye ilahi davetten başkasını alma!” diye.

Boynumuza parmaklarımızı dokundururken buraya hiçbir esaret zinciri takılmaz diye işaret atarız. Bu başı bu bedene bağlayanı şeytanların ve şeytanlaşanların itaatinde “boynum kıldan incedir” sözünü dinlemeye alışanlara “bu boyun sizin beklediğinizden çok daha kalındır” mesajını veririz.

Minnet borçlu olduğumuz hamallarımızı yıkarken; bazen gönlümüzün, bazen ruhumuzun, bazen nefsimizin, bazen gafletimizin, bazen gayretimizin komutlarıyla adım attığı, kirlendiği ve kirlettiği her yerde emir kulluğunun altından çıkmak için suyun şefkatini ayaklarımızın yüzüne süreriz. Ve kirli olan ne kaldıysa en yakın yerden yere en yakın bir şekilde akıtır gideriz bize yakışmayan ne yükümüz var ise boşaltmak için. Bu ayaklar sırattan geçecek der kaypak dünyanın kaygan macunlarını yıkarız, yıkarız, yıkarız…

Yıkadıkça yıkılmaz bir güç kazanır sonsuz gücün huzuruna çıkarız. Bu gücü verene teşekkür için, minnet için, saygı için…

Seccademizin şefkatli yüzüyle hasret gidermek için yüzümüzü yüzsüzlerin döndüğü her yönden çevirip ruhumuzun, bedenimizin, özlemimizin ve sevgilimizin döndüğü o kıbleye dönerek kıbledaş oluruz tüm kıble ehliyle.

Niyet ederek kalkacağımız seferin hangi vakte ait olduğunu sesleniriz yol güzergâhımıza. İstikametimizi anons ederiz hücrelerimize kalkış için. Her vakitte her vaktin her hücre ile her hücrenin yaratıcısına doğru yolculuk başlar.

Ruhumuzu ve bedenimizi manevi atmosferin temiz havasına hazırlayarak ellerimizi kulaklarımıza kaldırırken ne varsa dünyadan yana atarız arkamıza yük olmasın diye.

Allah-u Ekber derken bütün küçükleri hizaya dizip büyüğü tanıtırız. “Bakın işte! Büyük böyle olur diye büyüklük taslayanların sınırını çizer ayna tutarız kendilerini görebilirlerse görsünler diye. Allah büyüktür derken her şey küçülür. Üzerimizde baskın olanlar yok olarak imanımız açığa çıkar.

Bağlarız ellerimizi edebin en güzeli ile. Sana gelmemizi engelleyen tüm bağları bu ellerle çözdük ve bu elleri sadece senin huzurunda bağladık deriz.

Adı kıyamdır bu duruşun, yücedir dağlar gibi, ağaçlar gibi, dimdiktir Rabbinin huzurunda doğru bir iş yapanın doğru duruşudur. Bu duruşa kâinatta ayakta duran ne varsa dağların, binaların, ağaçların duruşu ortaktır. Bu duruş da onlara ortaktır.

Dilimiz bedenimiz ve ruhumuz adına kılavuzluk ederek Allah’ın öğrettiği Fatiha ile Allah'ın diliyle Allah'a sesleniriz.

Elhamdu lillahi rabbil âlemin (sayısını, cismini, mahiyetini, bildiğimiz ve bilmediğimiz ne âlem varsa o bilir o terbiye eder o kontrol eder. O’na hamd ederiz O’nu tanırız O’ndan olduğunu kabil ederiz.)

Errahmanirrahim (O öyle bir Rahman ki kendisine küfredenleri bile doyurur, kendisini inkâr edenlere bile istediklerini verir. Ama o öyle bir Rahim ki kendi sınırını tanımayanların istihkakını dünyada tükettirir. Sınırını kendisine dayayanlara ise ahirette pay açar.)

Maliki yevmiddin (O din ve hesap gününün tek sahibidir. Hâkimlerin bile sorgulanacağı günde tek hakimdir)

İyyake ne’budu (senden başkasına ibadet edilmeyeceğini bilir, ancak ve ancak sana ibadet ederiz)

Ve iyyake neste’in (ve yardıma muhtaç olanların yardımlarına kanmadan yalnızca senden yardım isteriz, biz biliriz ki sen yardım edersen ne dilimiz sürçer ne ayağımız kayar.)

İhdinassıradel müstakiym ( öyle ise bizi doğruların bulunduğu, doğru işlerin yapıldığı seni hatırlatan ve sana ulaştıran yollardan ayırma)

Sıradellezine en amte aleyhim (o öyle güzel bir yol ki biz ne olduğunu bilmeyiz. Biliriz ki senin yolunda her güzellik vardır. Bizden önce sevdiklerine ne verdi isen bizi de onlardan sayarak bize de ver. Kim senden ne kadar güzellik buldu ise bize de o güzellikleri ikram et!)

Ğayril mağdubi aleyhim veleddalliyn ( o seni sevmeyen ve senin sevmediğin kimseler var ya nankörler, isyankârlar, sapıtmışlar, doğru yolu terk edip batıla dalmışlar, seni unutmuşların ve senin unuttuğun kimselerin yolundan uzak tut bizi)

Ardından binlerce ayetten bir kaçını okuruz, senin Kur'an’ını biliyoruz deriz yarabbi!

Ve rükuya eğiliriz. Tepelerin mütevazı görünüşlerini ve dört ayak üzerinde yaratılış fıtratlarına isyan etmeden et ve süt verenlerin sadakatini yanımıza alarak rükû eder Subhane rabbiyel azim (En yüce olan Rabbimi en yüce bir şekilde anarız) tıpkı kâinatın dediği gibi biz de kâinatın diliyle tespih ederiz Rabbimizi.

Ve secdeye varır, yücelmenin zirvesinde yerimizi alırız. Tıpkı hayat kaynağı sular gibi secde ederiz. Tüm sürüngenlerin secdelerine ortak olur ve Rabbimize en yakın olmanın heyecanı ile subhane rabbiyel e’la (benim yüce rabbimin hiçbir noksan yönü yoktur, O en yücedir) diye yaratıcının huzurundaki secdemizle yaratılmış hiçbir varlığa eğilmeyeceğimizin büyüklüğünü yüklenerek secdemizden doğruluruz. Koca kâinatın rükû ve secdesini, tespih ve zikirlerini kıldığımız namazımızda ortaya koyarak dualarımız ve temennilerimizle tahiyyatta Rabbimizle konuşuruz.

Tek başımıza koca bir kâinatın ibadetini yerine getirerek sağımıza selam veririz. Kâinatın sağımızda olan neyi varsa onlara selam veririz. Meleklere, insanlara, cinlere, varlık âlemine, sol tarafına selam veren tüm namaz ehline selam veririz. Solumuza dönerken sol tarafımızda kâinatın selama layık neyi varsa, sol meleklerimize ve sağa selam verdiğinde bizi de kapsayan tüm namaz ehline selamların en güzelini sunarız. Az bir şey mi kâinata selam vererek kâinatın selamını ortak olmak.

Biraz evrensel bir düşünce ile şuurumuza yerleştirirsek bu namazı ve kâinatın zikrini zikirsiz kalmayız.

Kıldığımız namazda sadece eğilip kalkmanın değil kâinatta tüm varlığın ibadet şekillerini namazda toplayıp Allah'a sunuyoruz. Kıldığımız namazla koca bir kâinatın ortak ibadetini Allah'a sunuyoruz. Kısa süreli bir namaz ile kâinatın raporunu sunuyoruz.

Evet, namaz kılanlar kâinat kadar yüce bir eylemde buluşuyorlar. Peki, namaz kılmayanlara ne demeli.

Namaz kılmayanlar kendileri için yaratılmış kâinatın hareketine muhalefet ediyorlar.

Namaz kılmayanlar kâinatın ahengine ters davranmış olurlar.

Namaz kılmayanlar dağların kıyamına, yıldızların tespihine ve suların secdesine başkaldırmış olurlar.

Namaz kılmayanlar kâinatın hakkını çiğnemiş olurlar.

Namaz kılmayanlar kâinat kadar suç işlemiş olurlar.

Namaz kılmayanlar kâinatın şu haklı sitemine muhatap olurlar:

“Ey insan! ben tüm varlığımla senin için yaratılmışım ve sana hizmet etmekteyim. Sana hizmet etmem bile benim için bir zikirdir. Ben bu şuursuz halimle bile yaratılış gayemin dışına çıkmazken sana ne oluyor ki amacının dışında yaşıyorsun?”

 

İnsan kendini tanırsa değeri sonsuzlaşır. Ancak kendini tanımaktan kaçanlar kendi değerlerine sahip çıkmamış olurlar. Bu gerçeği bu yazıların diliyle değil de kendi gönlümüzle kâinatın eşsiz düzenine bakarak görebiliriz.

Kimileri insan olmanın değerinin farkına varmadan yaşar. Bu değerin farkına varmayanlar basit değerlerde kaybolur.

Bir vakit namaz kılmanın çok ağır olduğunu düşünenlerden bir kısmına şu teklif yapılsa eminim camilerde yer bulunmayacaktır.

“Camilerde kılacağınız her bir namaz için bir gram altın verilecek” dense beş vakit değil elli beş vakit namaz kılınmaya başlanır. Oysa bir vakit namazın bedeli yerle gök arasındaki sermayelerden çok daha kıymetlidir.

Yükü ağır gelse bile bilen bilir kıymetini.

Hayatın tüm yükünü sırtlananlar para kazanmak için dünyanın kahrının altına yatarlar da bir namaz ağır gelir onlara...

 



2020 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

BU DÜNYAMA ALMAM SENİ ŞİİR - 27/04/2019
Tane tane tespih olsan İmameye dizmem seni Şeytan kadar günah olsan Bedduama almam seni
DÜNYANIZ HİCRET, AHİRETİNİZ CENNET OLSUN - 24/01/2012
"Bulunduğunuz kıyıdan ayrılmayı göze alamazsanız başka kıtaları keşfedemezsiniz." İşte bu anlamda hicret, bir keşif operasyonudur.
AİNESİ İŞTİR KİŞİNİ LAFA BAKILMAZ - 01/11/2010
Nere de “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir”[4] mesajının muhatapları? Bu hadisi anladığımızda şımarık zengin mi onurlu fakir mi olmak istersiniz diye bir teste tabi tutulursak eminim onurlu olmak daha yüksek puan alacaktır.
YARIM DAKİKALIK DEPREM YARIM ASIRLIK BİR YARA AÇTI YÜREĞİMİZE… - 01/11/2010
23 Ekimde yüreğimizi dağlayan Erciş depremiyle ağır bir imtihana başladık. Öyle bir imtihan ki kimimiz felaketi yaşayarak, kimimiz de felaketin açtığı yaraları sarma görevini üstlenerek imtihanın bölümlerini paylaştık.
Hava Durumu
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam48
Toplam Ziyaret362426
KİTAPLAR

                     MİNİK TRADERDS                                                                                SİYONİZM'İN AMENTÜSÜ