• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • http://facebook.com/hsnrtky
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05366735666
  • https://twitter.com/hsnrtky
  • https://www.instagram.com/hsnrtky
  • https://www.youtube.com/Hasan ORTAKAYA
Üyelik Girişi
Site Haritası
AİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ...

AİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ[1]   

Çoğu zaman elimize geçen bir ürünün kalitesine hayran kalırız. Bazen de satın aldığımız bir ürünün düşük kalitesi aldığımıza pişman ettirir bizi.

Neye bağlamak lazım bilmem ama her bir işin kalitesi, onu meydana getirenin şahsiyetini göstermektedir.

Kimileri laf cambazlığıyla en düşük kalitede bir malı dünya birincisi olarak tanıtabiliyor. Alıcı bunu kullanınca bu malın dünya birincisi olmadığını ancak satıcısının dünya birincisi bir yalancı oyduğunu görüyor.

Bir insan paradan önce insana değer verdiğinde öncelikle kendisinin gerçek bir insan olduğunu kanıtlamış olur. Aksine insana insan değeri vermeyen verdiği değer dairesinde kendisi kalır.

Çoğu zaman karşılaşırız üç kuruşluk bir menfaat için birçok kimse birbirini kırıp rencide eder. Aslında kırılan üç kuruş değil insanın kendi değeridir. Üç kuruşluk menfaat için insana hakaret edenin değeri üç kuruştan fazlası olabilir mi? Bu duruma düşen birine “insan olmadığı için insanın değerini anlayamamış” diyebiliriz.

Hayat boyu binlerce ürünle muhatap oluruz, haliyle her birinin de bir üreticisinin olduğunu biliriz. Çürük mal üretiminde malzemeden çalıp insanı aldığına pişman ettirenler aslında kendi şahsiyetlerinden çalmışlardır. Kendi şahsiyetlerini parayla değiştirerek parayı ceplerine koymuş bozuk şahsiyetlerini insanlara satmış olurlar.

Kimi üretici de düzgün şahsiyetini, ürettiğine nakşeder. Yüksek kalitede az kâra razı olur. Alanı aldığına pişman ettirmez. Sattığı ürünle hem para hem dua kazanır. Hiç bilmediği insanlar hiç bilmediği anlarda dualar gönderir gönülden. Şahsiyeti kendine, sattığı ürün de alıcıya değer katar.

Sahte mal üretenler kısa vadede çok para kazanabilirler. Ucuz ve gösterişli bir malın ilk etapta alıcısı çok olup haliyle satıcısı çok para kazanabilir, ama kesinlikle devamı gelmeyeceği için bu üretim ve ticaretin ömrü kısa olur.

Kaliteli ve sağlam ürünler belki ilk etapta ağır satılır, hemen müşteri bulamayabilir ancak kesinlikle pahalı dahi olsa alınan ürün kaliteli bir verim sağlamışsa satıcı az kazanabilir ama ticareti ve üretimi uzun ömürlü olur.

Bunun için örnekler vermeye hiç gerek yok, çünkü hepimiz mutlaka iyi ve kötü ürünlerle karşılaşmış ve kıyas yapmışızdır. Bu anda bile iyi veya kötü hatıralarımızın canlandığı muhakkaktır.

Günlerden bir gün halife Harun-i Reşit Behlül-i Dane’yi pazarların denetimi için görevlendirir. Behlül denetim yaparken bir fırına girer. Yapılan ekmekleri tartınca gramajının altında olduklarını tespit eder fırıncıya: “Neden böyle yapıyorsun, bu ekmeklerin hali ne böyle? Diye fırça atar.

Fırıncı:”efendim ben çok borçlu olan biriyim ekmeklerin gramlarından biraz kısarak borcumu ödemeye çalışıyorum inanın hırsızlık değil bu sadece sıkıntımı gidermek için yapıyorum. Ama bir türlü sıkıntılardan kurtulamıyorum. Hem işlerimiz de iyi gitmiyor. Gördüğün gibi müşteri de yok, ne olur affedin!” der.

Durumu rapor eden Behlül başka bir fırına girip aynı işlemleri yapınca bu seferki fırında ekmekler normalin üstünde daha ağır olduğunu görür. Fırıncıya: “Sen neden böyle ağır tartıyorsun zarar etmez misin? Ekmeklerin normalin üstündedir” der.

Fırıncı: “Ey Behlül! Bilirsin ki ekmek zorunlu bir ihtiyaçtır. Ben de insanlara biraz katkım olsun diye kazancımdan ekleyerek ekmekleri büyük yapıyorum. Hem garibanlar gelince de para almadan ekmek veriyorum. Hem mutlu oluyorlar hem de bana dua ediyorlar ben de böylelikle mutlu oluyorum hem onlara yardım ettikçe Allah da bana yardım ediyor, işimiz gücümüz başımızdan aşkın, hamdolsun mutlu mesut geçinip gidiyorum” der.

Bu durumu da rapor eden Behlül, başka hiçbir yere uğramadan doğruca halifenin huzuruna çıkıp yetki belgesini fırlatarak latife yollu: “Ey Harun! Sen beni pazarların sultanı yapıp denetime yollarsın, bilmez misin ki pazarların yüce bir sultanı var da herkesin gönlüne göre veriyorken sen daha beni niye yorarsın?” diye görevini iade ediyor.

Adamın iyisi, işini adam gibi yapandır. Az veya çok kazanmak insanların takdiri değildir. Çok çalışmakla zengin olunuyorsa işçilerin patronlardan daha çok çalıştığını unutmamak gerekir.

İnsanın iyisi çok kazanan değil, işinin hakkını vererek hak ettiğini alandır. Hile yapan bir patron ile işini düzgün yapan bir işçinin şahsiyetlerine baktığımızda paranın insanı adam etmediğini açıkça görürüz.

Rahat yaşamak için huzurlu olmak esas bir şarttır. Hile yapayım diye güzelim zekâsını yoranların huzurlu olduğunu kim söyleyebilir ki? Belki lüks yaşamları vardır ancak kafalarında dolaşan tilkiler onlara asla rahatlık ve huzur vermezler.

Bir ülkede ekonomik dengesizlik var ise önce insanların dengesi yok demektir. Adam gibi adamın sayısı az demektir. Çünkü adam gibi adam olmak değil bir ülkeyi dünyayı düzeltmektir. Çünkü adam gibi adam olmak adama değer vermektir.

Allah’ın on puluna on kul muhtaç iken bir kişinin dokuzunu cebine indirip birini dokuz kişiye reva gördüğü bir de o dokuz kişilerden saygı beklediği bir ülkede sosyal refahtan bahsedilebilir mi?

Bir gün peygamberimiz pazarda gezinirken bir zahire çuvalına mübarek elini daldırır ve üstü kuru olan çuvalın iç kısmında ıslaklık olduğunu görür, satıcıya bunun sebebini sorduğunda satıcı yağmurdan dolayı ıslandığını söyler. Efendimiz (sav): “Bu yaşlığı üste getirip, herkesin görmesini sağlayamaz mıydın? Bizi aldatan bizden değildir[2] buyurmuşlardır.

İstatistiklere göre dünya zenginlerinin lüks uğruna yaptıkları israflar, kedi ve köpeklerine yaptıkları masraflar eşit dağılıma sunulduğunda dünyada açlık çeken hiç kimse kalmamaktadır.

Ama imtihan dünyasında birilerinin bir ülke kadar zenginliği, bir ülkenin de bir o kadar fakirliği göz önüne alındığında insanın insan nesline ne kadar duyarsız olduğunu görürüz.

Bol yıldızlı otellerin arka duvarlarının kaldırımında yatan insanları gördüğümüzde daha düşünülecek çok şeyin olduğunu anlamamız lazım.

Herkes bilir ki, birileri aşırı zenginliğe doğru gidiyorsa demek ki birileri de fakirliğe doğru hızları artıyordur.

Bazen bir kimseyi bize tanıttıklarında; “adamın durumu çok iyidir, şu kadar parası, işyeri, katı, yatı var” derler. Ama o kişinin insanlara ne kadar insanca davrandığı veya yaptığı işlerde ne kadar doğru olduğu dile getirilmez.

Allah, kimsenin ne kadar makamının hangi seviyede veya parasının ne kadar olduğuna bakmaz. Ancak o kimsenin bu değerlerin hakkını verip vermediğine ve hukukunu koruyup korumadığına bakar.

Hak ve hukukun örneği peygamberimiz: “Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar, o sadece sizin kalplerinize ve işlerinize bakar”[3] buyurmaktadır.

Zenginlik güzeldir, onurlu zenginlik daha da güzel elbette. Biliriz ki “fakirlik küfre yakındır” buyurur peygamberimiz. Ama hukuksuz ve şükürsüz zenginle hamd etmeyen fakir ateşten gömleklerini giymişlerdir.

Elbette insana yakışan doğru çalışıp ekonomik zenginliği ve ahlaki zenginliği birbirinden ayırmadan işlerinde başarılı olmasıdır. Hiç ölmeyecekmişiz gibi dünyaya çalışırken yarın ölecekmişiz hesabıyla hareket etmek gerekir.

Fakir, ancak dürüst birini tarif ettiklerinde: “Onun bir şeyi yok, zavallının biridir” diye tanıtırlar. İyi de kötü hesaplarla hesabını veremeyecek bir mal zengini mi yoksa her işinde yaratıcıya bir hesap vereceğini düşünerek uygun adımlarla hayatını geçiren insan mı daha şahsiyetli daha onurlu ve yaratıcı nazarında daha değerlidir? Ölümlü hayatın perde arkasına baktığımızda acaba hangisini durumu daha iyidir. O halde gerçekten kimin durumu iyi ise ona göre değerlendirmek lazım gelmez mi? Gerçekten kim zavallı kim daha iyi diye değerlendirmek gerekmez mi?

Üzülüyoruz bazen parayı bir misyonmuş gibi savunanlara ve her şeyi getirip paraya bağlayanlara. İyilik ve kötülük kavramlarının içini boşaltanlara şunu söyleyebiliriz.

Onursuz bir kazançla yenilen lüks bir yemek, binilen lüks arabalar, barınılan lüks daireler mi yoksa onurlu bir insanlık vasfı ile kuru ekmeğin ardından onurluca yaya yürümek mi daha hayırlıdır.

Yenilen lüks yemeklere birilerinin de hakları meze oluyorsa, mide dolmuş vicdan boşalmışsa biyolojik bir makineden farkı kalır mı bu insanların.

Nere de “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir”[4] mesajının muhatapları?

Bu hadisi anladığımızda şımarık zengin mi onurlu fakir mi olmak istersiniz diye bir teste tabi tutulursak eminim onurlu olmak daha yüksek puan alacaktır.

 

Hasan ORTAKAYA


[1] Ziya Paşa

[2] Hadis Meali; Müslim, İman, 164
[3] Hadis Meali; Müslim Birr 33; ibn-i Mace, Zühd 9
[4] Hadis Meali
  
846 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Hava Durumu
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam94
Toplam Ziyaret361123
KİTAPLAR

                     MİNİK TRADERDS                                                                                SİYONİZM'İN AMENTÜSÜ