• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • http://facebook.com/hsnrtky
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05366735666
  • https://twitter.com/hsnrtky
  • https://www.instagram.com/hsnrtky
  • https://www.youtube.com/Hasan ORTAKAYA
Üyelik Girişi
Site Haritası
SEVGİNİN PEYGAMBERİ, PEYGAMBERİN SEVGİSİ

Peygamber denilince akla sevgi, sevgi denilince akla peygamber gelir. Nitekim insanın içindeki sevgi peygambere, peygamber de insanın içindeki sevgiye bakan aynalardır.

Sevgi; Allah’ın yeryüzüne bahşettiği en büyük nimettir. Hayatımızı sevdiklerimizle sürdürülebilmekteyiz. Sevgi olmayınca veya seveceğimiz değerler yok olunca hayatın hiçbir anlamı kalmamaktadır.

Aynı dünyayı paylaştığımız yedi milyara yaklaşan insanın her birinin ayrı ayrı yorum yapabileceği bir değerdir sevgi ve hiçbir zaman tek bir tarife sığmamıştır. İbn-i Arabî de sevginin tarifinin yapılamayacağını ancak yaşanabileceğini dile getirmiştir.

Sevginin tarifini sorduğumuzda, bir çocuğun şeker, çikolata, oyuncak; bir bankerin para; bir gencin sevgisi ise karşı cinse verdiği önemle dile gelebilir. Çok doğaldır ki kişi neye değer veriyorsa elbette onun sevgisinden bahsedecektir. Kimi insan mal varlığını, makamını, işini ve mesaisini sever ve sürekli onları diri tutmak için tüm sevgi sermayesini onlarda kullanır.

İnsanlık tarihinde en çok sözü edilen sevgi yine insanlığın en çok yanıldığı kavram olmuştur. İçeriğinde sevgi olmadığı halde; ihtiraslara, ilgi duymaya, kıymet biçmeye, heves ve beğenilerin ortak adına da sevgi denilmiştir. Yeri geldiğinde bu değerler alınıp satılmış veya tersine döndürülmüştür. Çünkü sevgi dışında görevi biten her duygu artık dışlanmaya mahkûm olur ve yerini başka düşüncelere terk eder.

Gerçek bir sevgi insanın ömründe iz bırakan ve unutulmak istenmeyen değerlerdir de denilebilir. Yakınında bile özlediğimiz, uzağımızda kalınca da aradığımız değerlerimize baktığımızda sevgiyi biraz daha iyi tanımlayabiliriz.

Sevginin içe ve dışa bakan iki yönü vardır. İçe bakan yönü kişinin sadece şahsına cevap verir ve bireyi bencilleştirerek evrensellikten uzaklaştırır. Dışa bakan yönüyle yaratılanı yaratandan dolayı sevmeye götürür ki bu da sevdikleri varlıklar kadar değerli kılar insanı. Said-i Nursi’nin buyurduğu gibi: “Kişinin kıymeti himmeti kadardır. Kimin himmeti milleti ise o kimse, tek başına küçük bir millettir.”[1] Bir insan bir ümmetin, bir insan bir milletin, bir insan bir devletin, bir insan bir varlık ordusunun derdiyle dertleniyorsa o tek başına da olsa düşüncesi kadar kıymet kazanır.

Ne hazindir ki nice insanlar sadece ceplerine, midelerine, şehvet veya tutkularına hizmet ederler bu da onların kendi ederlerini ortaya koymuş olur.

Şefkat, merhamet ve fedakârlık sevginin aynadaki yansımalarıdır ve Allah'ın sevgisinden türemişlerdir.

Sevgiyi kavrayan insan kendini tanımış ve ispatlamış olur çünkü insan bir sevgi elçisidir. Kendisini sevgiyle yaratanın yeryüzündeki “Habibullahı ve Halilullahı” olma şerefini kazanan yegâne varlıktır.

Yüce yaratıcımızın en büyük ilhamıdır sevgi, canlı ve cansız her varlığa aşılanmış bir ilham. Öyle bir ilham ki taşlar, ağaçlar ve hayvanlar dahi dile gelir bu sevgiyle.

Elbette sevginin bir mimarı vardır, bizler için sevginin biricik mimarı Allah, sevginin biricik timsali ise Peygamberimiz (s.a.v) dir. Allah (c.c), kendi sevgisinden insana lütfetmiş ve sayılmaz nimetlerle de sevgi sınavı başlatmıştır. Ancak ne var ki insanların birçoğu nimetleri sevdikleri kadar nimeti vereni sevememişlerdir.

Allah’a ve peygambere bağlı oldukları görülen birçok insan cennet pazarlığıyla yola çıkmış “cennet için Allah, cennet için Peygamber” demişlerdir. Oysa sevdikleri ne Allah ne de peygamber olmuş, sevdikleri sadece cennet olarak yüreklerinde yer tutmuştur. Hâlbuki adil-i mutlak olan Allah kendisini sevenler için mükâfatlarını hazırlarken Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır”[2] ayetiyle sevgi erlerini karşılıksız bırakmayacağını vaat etmiştir.

Halife Harun-i Reşit vezirlerini her yıl toplar: “Dileyin benden ne dilerseniz” diye biri hariç her vezirine istediklerini verir. Ondan hiçbir şey istemeyen bir vezirine de: “Sen neden bir şeyler istemiyorsun?” dediğinde, veziri: “Efendim! Herkes senden ister ben ise seni isterim, bilirim ki senin sevgini elde ettiğimde senin olan her şey benim sayılacaktır” der. Öyle ya sevdiğimizi elde ettikten sonra onun olanlar bizim sayılmaz mı?

Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün Hazreti Ömer’e beni ne kadar seviyorsun? Diye sorduğunda Hazreti Ömer: “Ya Resulallah! Nefsim hariç seni her şeyden daha çok seviyorum” cevabına karşılık Hazreti Ömer’in ellerini avuçlarının içine alarak: “Olmadı Ya Ömer! Beni canından daha çok sevmedikçe tam iman etmiş olmazsın. Şimdi söyle beni ne kadar seviyorsun?” buyurunca Hazreti Ömer: “Öyle ise seni canımdan daha çok seviyorum”  cevabına karşılık Efendimiz: “İşte şimdi oldu”[3] diye imanın ve sevginin boyutunu tüm Ömer’lere anlatmış oluyordu.

Peygamberi seven onun sevdiklerini, değer verdiklerini sever ve kazandığı bu sevgiyle onun sevmediklerinden de nefret eder. Çünkü sevgi, bağlı bulunduğu kaynaktan endeksini ayırdığında sapmış ve sapıtmış olur. Onu seven; imanını, davasını, derdini, duasını, sünnetlerini, hayatını ve onu sevenleri de sever. Zira sevdiklerinin uğruna baş koyanların yastıklarının adı uğur değildir.

Yüce Rabbimiz: “De ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir”[4]  ayetiyle sevginin bir aksiyon olduğunu, kuru bir çerez olmadığını hatırlatmaktadır.

Gerçek sevginin yeryüzündeki şahidi olan peygamberimiz (s.a.v) en kırgın zamanlarında bile sevgisini nefrete kurban etmemiştir. İnsanlığın kurtarıcısı insanlık için sevgi beslemiş, İslâmı anlatmak için gittiği Taif’te kendisini reddedip taşlayanlara bile ‘belki içlerinde ilâhi sevgiyi tanıyabilecek birileri çıkar’ diye Cebrail (a.s)’ın: “İstersen Taif’i başlarına geçirip yerle bir edeyim” teklifini: “Onlar bilmiyorlar, eğer bilselerdi böyle davranmazlardı” diye kabul etmemiştir.

Öyle asil bir sevgi taşıyan o yüce insan düşmanlarına bile kucak açmış, düşmanlarının neslinden çıkabilecek sevgi ehline ümit bağlamıştır. Düşmanlarının bütün nefretlerine karşılık olarak kendine yakışır bir sevgiyle cevap vermiştir. Çünkü o sevgi peygamberiydi, çünkü o sevgiliydi.

 Ancak hiçbir zaman Allah’ın düşmanlarını dost edinip o asil duyguyu heba etmemiştir. Allah’ı ve Peygamberini sevmeyenler ve sevgiden nasibi olmayanlar sevgi adına neyi hak ediyorlardı ki? İşte o yüce insanın nefretinde bile Allahın sevgisi vardı. Allah’ı sevdiği için Allah’ı sevmeyenlere buğzediyordu.

Hayatının her deminde Allah için insan; insan için Allah sevgisini dengede tutuyor hiçbir ölçüde dengeyi aşmıyordu. Bugün küçücük menfaatler için bile insanları katledebilen insanlar neyin sevdasındalar bilinir mi?

Ömrü boyunca bütün bir insanlığın kurtuluş mücadelesini yüklenen yüce peygamber savaşlarda bile komutanlarına: “Haddi aşmayın, kadınlara, çocuklara, yaşlılara, hayvan ve bitkilere dokunmayın!” buyururken aslında şu mesajı veriyordu. Ey insanlar! Siz bizi sevmeseniz bile bilin ki bize kılıç kaldırmayan her bir bireyiniz dokunulmazdır. İşte biz böylesine sevgi doluyuz, böylesi bir yürek taşıyoruz. Ne güzel ki bu mesajı anlayan düşmanları bile bu sevgiyi ruhlarına taşıyıp bulundukları saflarını terk ederek Müslüman oluyorlardı.

Savaşlarda nefret silahları konuşurken Efendimizin sevgi silahları gönülleri celp ediyor ve yürekleri kinle yıkanmış düşmanları bu gücü çözemiyorlardı.

Onu, sevgiden nasibi olan her varlık sevdi. Dünyada yürek taşıyan hiçbir insan ondan nefret etmedi, edemedi. Ondan nefret edenler ise yürekten nasibi olmayan yüreksizlerdi.

O kutlu insan, ümmeti ve arkadaşları için daha özel bir sevgi besliyordu. Aç olana azık, hasta olana ilaç, derdi olana derman olmadan rahat etmiyordu. “Beni bağışla”dan daha çok “Ümmetimi bağışla!” diye gözyaşlarıyla yaratıcıya niyaz etmesi ümmet sevgisinin eseri değil de neydi? Geçmiş ve gelecek bütün günahları affedildiği halde sabahlara dek ibadet etmesi uyuyan kuldan çok şükreden bir kul olmanın sevdasını taşıyordu.

Bir gün Efendimiz (s.a.v) Uhud savaşındaki yenilgiden dolayı insanlar Uhud bölgesine kötü sözler söylemesinler diye Uhud dağı için: “İşte Uhud, o bizi sever biz de onu severiz”[5] buyururken insanların cansız varlıklar arasındaki sevgisine bile işaret buyurmuşlardır.

Yine uhud savaşında peygamberimize doğru atılan bir okun önüne başını uzatarak ona değmesin de bana değsin diyen Ebu Kat’ade’nin o okun kendi gözüne girmesi Peygamberimize olan sevgisinin en canlı örneğidir.

Aynı savaşta “Muhammed öldürüldü!” sözlerinin duyulmasına karşılık Enes bin Nadr: “Eğer o öldüyse ben niye yaşıyorum” diyerek savaş meydanında sevgilisine kavuşmak için ölümüne yürümüştür.

İranlı Selman-ı Farisi yaşadığı uzak bölgede Peygamberimizin adını duyunca tüm mal varlığını bir kervana vererek “Alın her şeyim sizin olsun yeter ki beni O’na götürün” diye diyar diyar hicret etmiş kimsesiz kaldığı yabancı yerlerde köle diye satılmış ama o, “Peygamberi göreyim de her çileye razıyım” mesajıyla sevgilisinin yoluna baş koymuş ve kavuştuğu sevgiliye sevgili olmuştur.

Sevban (r.a) bir gün Peygamberimize hayran hayran bakıp: “Anam babam sana feda olsun Ya Resulallah! Seni çok seviyorum ama bir şey var ki onu düşündükçe üzülüyorum, dünyada iken seni görüyorum, seninle beraber olabiliyorum ama ahirette sen cennete gideceksin benim ise nereye gideceğim belli değil, Cennete girsem bile senin Makamın nerde ben aciz kulun makamı nerde, korkarım ki seni buradaki gibi sık sık göremeyeyim” deyince, Efendimiz (s.a.v): (Üzülme ey Sevban) Kişi sevdiğiyle beraber haşrolacak ve Allah seveni sevilenden ayırmayacaktır…” Buyurmuşlardır.

Birbirimize duyduğumuz sevginin sözde olanıyla sözde; özde olanıyla da özde bir iman sahibi olacağımızı vurgulayan O yüce sevgili sevginin anlamını imanla birleştirerek buyurmuştur ki:

 “İman etmedikçe cennete giremezsiniz bir birinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olmazsınız.”[6]                                                   

                        

Hasan ORTAKAYA



[1]  İçtimai Reçeteler ll.  Hutbe-i Şamiye S. 119

[2] Tevbe Suresi 111. Ayet

[3] Buhari Hadis No: 6632

[4] Al-i İmran Suresi 31. Ayet

[5] Megazi-Buhari 29. Bab/120- Kütüb-i Sitte 4618

[6] Müslim-İman 93

  
5411 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Hava Durumu
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam2
Toplam Ziyaret362154
KİTAPLAR

                     MİNİK TRADERDS                                                                                SİYONİZM'İN AMENTÜSÜ